Glokom, genellikle göz içi basıncının yüksekliğinin artmasıyla sinsi bir şekilde ilerleyen, erken müdahale edilmediğinde ise kalıcı görme kaybına, hatta körlüğe bile yol açabilecek kadar ciddi bir rahatsızlıktır. Tüm glokom tipleri göz önüne alındığında, 40 yaş sonrası popülasyonda her 100 kişiden 3’ünde glokom olduğu belirtiliyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erbil Ulus Duman toplumdaki yaygın inanışın aksine, bu hastalığın ender de olsa, bebeklerde glokom görülebildiğine işaret ediyor. Erişkinlerde çoğunlukla sessiz ilerleyen glokomun bebeklerde ise genellikle belirti verdiğine dikkat çeken Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erbil Ulus Duman, “Bebeklerde glokomun klasik üçlü bulgusu; göz yaşarması, ışık hassasiyeti ve göz kısmadır. Bu belirtilerin olduğu bebeklerin hızlıca göz muayenesinden geçmeleri çok önemli. Ayrıca hiçbir sorun olmasa bile her bebek 6. aydan itibaren okul çağına kadar 2 yıl aralıklarla detaylı göz muayenesinden geçmeli” diyor.
BEBEKLERDE GENELLİKLE BELİRTİ VERİYOR
Günümüzde yenidoğan her 10 bin bebekten 1’inde doğumsal glokom tespit ediliyor. Bu olguların yüzde 80’i ilk yaş içinde ortaya çıkıyor ve infantil glokom olarak adlandırılıyor. 3 yaşından sonra başlayan formu da juvenil glokom olarak ifade ediliyor. Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erbil Ulus Duman erişkinlerdeki glokomun aksine bebeklerde gelişen glokomun genellikle belirtiği verdiğine dikkat çekerek, “Bebeklerde glokomun klasik üçlü bulgusu göz yaşarması, ışık hassasiyeti ve göz kısmadır. Bazı bebeklerde iri göz, yani göz küresinin ve önündeki saydam kornea dokusunun büyük olması ve yine bazı bebeklerde dışarıdan fark edilebilecek derecede gelişen kornea bulanıklığı, doğumsal glokoma eşlik edebiliyor. Bu bulguların olduğu bebeklerin hızlıca göz muayenesinden geçmeleri gerekiyor” diyor. Çünkü tedavide geç kalındığında bu tablo kalıcı görme kaybıyla sonuçlanıyor. Doğumsal glokoma sıklıkla açı anomalileri de eşlik ettiği için ilaç tedavisine genellikle direnç gelişiyor. Bu nedenle ilk tedavi basamağı cerrahi yöntem oluyor. Cerrahi sonrasında göz içi basınç durumuna göre ilaçla devam etmek gerekebiliyor.
ERİŞKİNLERDE ÇOĞUNLUKLA SİNSİ İLERLİYOR
Glokom hastalığının çok sayıda tipleri var: Bunlar açık açılı ve kapalı açılı olmak üzere 2 ana sınıfta toplanabilir. Göz içinde üretilen sıvının göz dışına çıkış yeri olan drenaj açısının (trabeküker ağ) açık veya kapalı olma durumu, sınıflandırmanın temelini oluşturuyor. Ülkemizde ve dünya toplumlarının çoğunda açık açılı glokom, görülme sıklığı açısından yüzde 90 gibi bir oranla birinci sırada yer alıyor.
Kalıcı görme kaybına yol açıyor
Açık açılı glokom çoğunlukla sessiz ve yavaş bir seyir izliyor ve genellikle iki gözü birden etkiliyor. “Glokom hastada kalıcı görme kaybına yol açıyor, ancak bunu son aşamalara kadar hastaya hissettirmiyor” diyen Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erbil Ulus Duman sözlerine şöyle devam ediyor:
“Optik sinir hasarıyla birlikte önce çevre görüşü etkileniyor. Aylar, yıllar içinde çevre görüşü iyice daralarak, hastada tünel görüşü ortaya çıkıyor ve hasta genelde durumu bu aşamada fark ediyor. Fark ettiğinde de glokom genellikle son aşamada, yani dönüşsüz bir noktada oluyor. Daha sonra var olan tünel görüşü de kaybolarak körlük gelişebiliyor” Açık açılı glokom çok az bir oranda belirti veriyor. Bu durumda hastanın özellikle sabahları hafif görme bulanıklığı ve ışık kaynaklarının etrafında hale görme şikayeti olabiliyor. Ülkemizde az görülen dar açılı glokom ise genellikle akut ve semptomatik özelliğe sahip oluyor. Atağın şiddetli ağrı, görme bulanıklığı ve göz kızarmasıyla başladığına işaret eden Dr. Erbil Ulus Duman şikayetlerin hastayı acile yönlendirecek kadar dramatik geliştiğini ve hızlı görme kaybıyla sonuçlandığı için acil müdahale gerektirdiğini sözlerine ekliyor.
Tedavide amaç ilerlemesini yavaşlatmak
Glokom hastalığında günümüzde etkili tanı ve tedavi yöntemleri mevcut ve bu yöntemler giderek gelişiyor. Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erbil Ulus Duman “primer açık açılı” glokomda genellikle ilk tedavi basamağını göz içi basıncını düşüren ve veya optik sinir koruyucu etki yapan ilaçlar oluşturduğunu belirterek şu bilgileri veriyor: “Glokom tedavisinde amaç tanı konulduğu andaki durumu korumak ve daha kötüye gidişi durdurmak. İlaçlara rağmen göz içi basıncının yeterince düşürülemediği veya ilaçları tolere edemeyen hastalarda cerrahi yöntemlere başvurmak gerekiyor.
Hiçbir yakınma olmasa da muayene şart!
Hastalığın genellikle sessiz ve yavaş seyretmesi, tünel görüşü oluşana kadar hastanın görmesinin iyi olduğunu sanması, glokomda doktora başvuruyu geciktiriyor. Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erbil Ulus Duman erken tanının kalıcı görme kaybını önlediğine dikkat çekerek, “Bu nedenle hiçbir yakınması olmasa bile herkesin rutin göz muayenesinden geçmeyi ihmal etmemeleri gerekiyor” diyor. Aile öyküsü olan kişilerin 20-30 yaş aralığında en az 3 yılda bir, 30-40 yaş aralığında en az 2 yılda bir, glokom açısından göz muayenesi olmaları çok önemli. Risk faktörü olmasa da 40-60 yaş arasındaki kişilerin de en az 2 yılda bir, 60 yaş üstünde de en az yılda bir, glokom açısından muayene olmaları büyük önem taşıyor.
Konuyla ilgili diğer yazılarımız için buraya veya buraya tıklayabilirsiniz.