Ekim, ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’. 30 yaşın üzerindeki her kadın yılda bir kez mamografi çektirirken aynı zamanda bununla da yetinmeyip mutlaka elle muayenesini yapmalı.Unutulmamalı ki, meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarır.

Ekim itibariyle ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’na girmiş bulunuyoruz. Farkındalığı artırarak risk altındaki tüm kadınların, rutin kontrol ve muayenelerini aksatmadan yaptırmalarını hedefleyen bu süreçte, sizler de almanız gereken önlemleri ve vücudunuzun verdiği mesajları okumayı öğrenmelisiniz. Mamografi çektirmek ve bağışıklık sisteminizi güçlendirecek bir diyet uygulamak, yapabilecekleriniz arasında ilk sıralarda yer alıyor. Amerikan Kanser Derneği, kadınların en çok yakalandığı kanser türünün meme kanseri olduğunu tespit etmişler. Birçoğunuz, meme kanserinin ileri yaşlarda görülmeye başlandığını düşünür ve henüz risk grubunda olmadığına inanır. Oysa bir kadının meme kanseriyle karşılaşma riski, 20 yaşından itibaren ortaya çıkar. Hep kadınları ikaz ediyoruz ama seyrek rastlanıyor da olsa erkekler de meme kanserine yakalanabilirler.

SİNSİ BİR HASTALIKTIR

Meme kanseri, oldukça sinsi bir hastalıktır. Kişi fark etmeden vücudunda oluşup gelişmeye başlar. Ancak meme kanserinin sessiz sedasız gelebiliyor olması sizin onunla mücadele edemeyecek olduğunuz anlamı gelmez. Kanser; en basit tanımıyla hücrelerin rutin olarak gerçekleştirdiği bölünme ve çoğalma hareketlerinin kontrolsüz gerçekleşmesi ve bu durumun ilerlemeye başlaması sonucu, tabiri caizse sistemin kontrolden çıkmasıdır. Sağlıklı bir insan vücudunda (kas ve sinir hücreleri hariç), tüm hücreler bölünme ve çoğalma özelliğine sahiptir. Bu yetenekleri sayesinde gün içerisinde ölen hücreler ya da yaralanan dokular yenilenir veya onarılır. Sistemin kusursuz işlemesi ve yaşamın sağlıklı devam edebilmesi için gereken bu akışın da bir sınırı vardır. Sağlıklı hücreler ne zaman bölünmesi, çoğalması gerektiğini bilirler ve bir hücrenin yaşamı boyunca bu işlemi kaç kez tekrar edebileceği bellidir. Bu bilinci kaybeden hücreler (mutasyona uğramış hücreler), kanser hücresi olarak tanımlanır. Kontrolsüzce bölünüp çoğalmaya başlayan kanser hücreleri, bir süre sonra birikmeye başlarlar. Biriken hücrelerin bir araya gelmeleriyle oluşan ‘yabancı’ yapı da tümör olarak adlandırılır. Tümörler, dokuları sıkıştırarak tahrip edebilir, hatta içlerine sızabilirler. Tümörün de oluşmasıyla artık vücutta bulunan kanser hastalığı, tümörün zarar vermeye başladığı organın adıyla anılır ve uygun tedaviye başlanır.

YAŞAM KOŞULLARI ETKİLİYOR 

Tüm diğer kanserlerde olduğu gibi meme kanserinde de çevresel faktörler ve genetik miras son derece önemlidir. Genetik duyarlılık, kansere yakalanmanıza sebep olan genlerin doğduğunuz andan itibaren sizi etkileyeceği anlamına gelmez. Aksine yaşam koşulları, sigara bağımlılığı ve kötü beslenme gibi sebeplerle kendilerine gelişecek bir ortam bulabilirler. Fazla kilolu olmak da olumsuz etkenler arasında yer alır. Yapılan araştırmalara göre, meme dokusunda bulunan leptin hormonunun fazlalığı, meme kanseri olma ihtimalini de artırıyor. Genetik faktörlere bağlı kalmaksızın tüm kadınlar meme kanseri riski taşırlar. Ayrıca östrojen hormonu fazlalığının da meme kanserini oluşturan genetik mutasyona sebep olduğu biliniyor. Bu sebeple hormon dengesinin hastalık üzerindeki etkisi son derece önemli bir gösterge olabilir. 

GENETİK OLABİLİR

Yapılan bilimsel istatistikler, meme kanserine yakalanan hastaların yüzde 20’sinin ailesinde meme kanseri hikayesine rastlandığını gösteriyor. Bu oran tahmin edilenin biraz altında. Kalıtsal durum söz konusu olduğunda, ailesinde meme kanseri vakası olanların meme ve yumurtalık kanserine eğilimlileri olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, ‘kalıtımsal meme ve yumurtalık kanseri sendromu’ olarak adlandırılıyor. Dünyaca ünlü oyuncu Angelina Jolie’nin meme kanserine karşı açtığı savaş birçoğumuz tarafından duyulmuştur. Bildiğiniz üzere, Angelina Jolie’nin yakın akrabalarında görülen meme kanseri, ünlü oyuncuyu harekete geçirdi ve yaptırdığı testler sonucu BRCA-1 adlı geni taşıdığını öğrendi. BRCA-1, kansere yatkınlık genidir ve kansere yakalanma riskini yüzde 85’lere kadar yükseltir.

İLK YAPMANIZ GEREKEN SİGARAYI BIRAKMAK OLMALI

Bağışıklık sisteminin zayıf düşmesi, meme kanseri oluşumu için uygun bir ortam sağlar. Kötü huylu (maling) tümörler, henüz başlangıç aşamasındayken bağışıklık sistemimiz tarafından temizlenebilirler. Bağışıklık sisteminiz yeterince kuvvetli değilse, bu tip hücreler temizlenerek yok edilemezler. Meme kanseri riski taşıyanlar neler yapmalı ve riski azaltmak için ne gibi önlemler almalılar? İlk etapta yapılacak iki şey var. Bunlardan ilki, her yıl mamografi çektirerek durumunuzu takip altında tutmak, ikincisi ise daima doğru ve sağlıklı beslenerek bağışıklık sisteminizi kuvvetlendirmek. Eğer kullanıyorsanız, sigarayı bırakmak yapmanız gereken ilk şeydir.

HER KADIN MAMOGRAFİ ÇEKTİRMELİ

Yılık mamografinizi mutlaka ve atlamadan çektirin! 30 yaş üstü her kadın mutlaka düzenli olarak mamografi çektirmelidir. Ancak yılda bir defa bu görüntüyü almak da yetmez! Düzenli olarak kendi kendinizi muayene etmelisiniz. 

ERKEN TEŞHİS İÇİN ÖNEMLİ 

Mamografi, erken teşhiste son derece kritik bir rol oynayarak erken teşhis şansını yaklaşık yüzde 98 oranında artırır. Ayrıca düzenli mamografi çektirerek hastalığı erken teşhis etmek, bu sebeple ölüm oranında yaklaşık yüzde 30’luk bir düşüşe de sebep oluyor.

BAĞIŞIK SİSTEMİNİ SAĞLIKLI BESLENEREK GÜÇLENDİRİN

Yapılan bilimsel araştırmalar, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmenin meme kanserine yakalanma riskini düşürdüğünü gösteriyor. Amerika’da sıkça kullanılan bir tabir vardır: ‘You Are What You Eat’. Yani ne yiyorsak aslında oyuz. Mutlaka bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirecek yiyecekleri tercih etmeli ve yeme alışkanlıklarımız arasına yeşil çay, sarımsak, zeytinyağı, zerdeçal ve yeşil yapraklı sebzeleri eklemeliyiz. Lahana, brokoli, ıspanak ve pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler mükemmel birer vitamin, mineral ve antioksidan kaynağıdırlar. Yüksek lif oranları sayesinde östrojen seviyesinin düşmesini sağlarlar ve sindirim sistemi için de faydalıdırlar. Yeşil yapraklı sebzeler, aynı zamanda karaciğeri temizleyerek detoks etkisi yaparlar. Böylece toksik kimyasalların vücutta dolaşması engellenmiş olur.

www.sabah.com.tr’de orjinalini bulabileceğiniz bu yazıya buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.